Sandalyedeki Çuvaldız - Mükemmelliyetçilik Üzerine

There are only two tragedies in life: one is not getting what one wants, and the other is getting it.  Oscar Wilde

Ne zaman rahata ericez? Hele şu olaylar bi bitsin… 

Bir video ile fenomen olmuş yukarıdaki söze çok gülüp geçtik ama bir çoğumuz bu söylemin ta içinde yaşıyoruz. O olaylar hiç bitmiyor, o rahata da hiç erişilmiyor. Ama sıkı durun, şimdi size sebebini ve neden gerçekten hiç bir zaman bitmeyeceğini anlatacağım. 

Çok uzağa gitmeyip kendimden örnek vereceğim. Son günlerde farkettiğim durum şu ki, ne yaparsam yapayım, nasıl yaparsam yapayım asla yaptığım şeyler bana yeterli gelmiyor. Hep daha iyisini yapabilirdim, hep tembellik ettim ve yeterince çalışmadım. Saat olarak çok çalıştıysam ve çok yorulduysam da bu sefer de yeterince verimli çalışmamış olduğum düşüncesi geliyor. Hayatımdan neler geldi geçti, ne başarı ve ”başarısızlıklar” yaşadım ama bu durum hep sabit kaldı. Hiçbir zaman oturup rahat bir nefes alamadım, oh be başardım diyemedim. Sanki sandalyede kocaman bir çuvaldız var ve oturursam kıçıma batacak. Bu sandalyenin başında durmakta benim kaderim. Gidip başka sandalyeye oturayım diyemiyorum, bunun başından ayrılamıyorum. Hep bir gün oturup huzurla geçmişte başardıklarıma bakacağımı hayal ediyorum. Ama o gün hiç gelmiyor. 

Gelmeyeceğine de emin oldum artık. Çünkü o gün sabit bir gün değil. Sürekli değişiyor, gelişiyor, ilerliyor. Ben yakalamaya çalıştıkça o gün kaçıyor ve içeriğinde yepyeni başarılar ortaya çıkıyor. Bir başarı yetmez, iki başarı, üç başarı, beş, on… Şunu da yapayım, bu da oluversin. Şu ana kadar yaptıklarım pek bir başarı sayılmaz. Bu kadarını herkes yapar. Bunu elde etmek için çok bir şey yapmadım ki… 

Şimdi meselenin biraz kökenine inelim istiyorum. Anlayacağınız üzere hepimiz de biraz biraz olan mükemmeliyetçilik bende yüksek düzeyde. Yukarıdaki ifadelere kendinizi yakın bulduysanız sizde de öyle olduğuna şüphe yok. Ama ben her şeyi mükemmel yapmaya çalışmam ki diye düşünmeyin. Bu da insanın kendini kandırma yöntemlerinden bir tanesi. Bazı minik ve önemsiz şeylere olan dikkati azaltıp başka şeylere vererek insan hem kendini mükemmeliyetçi olmadığına inandırıyor hem de asıl mükemmel olmak istediği şeylere daha çok eğilebiliyor. Peki nedir bu yaptığı her şeyi mükemmel yapma ihtiyacı? Neden? Nasıl? Yapmazsak ne olur? 

Neden: Çünkü içimizde yeterince takdir görmemiş, yalnızca bir işi iyi yaptığında, başarılı olduğunda görülmüş ve takdir edilmiş bir çocuk yatıyor. Bu çocuğu da başka yerlerde aramayacağım. Aşağıda çocukken bana yapılan davranışlar ve yetiştiğim ortamı kısaca özetliyorum. 

Başrolde ortalıkta hiç olmayan, nadiren göründüğü zamanlarda eşini ve çocuklarını aşağılamak ve dalga geçmekle vakit geçiren ve asla ama asla takdir etmeyi bilmeyen bir baba, 

Olaylara, çevresine ve tabi çocuklarına karşı ilgisiz, etkisiz eleman, depresif anne Babanın hık demiş burnundan düşmüş halalar ve onların çocukları, 

Aşırı otoriterliği ile tanınan narsist babaanne.

Hikayede olmayanlar: Aklı başında, bilinçli ve cesaret sahibi herhangi bir yetişkin birey…

Tüm bunları özetleyen, tatlı gibi görünen o üzücü cümleler:

Sen küçükken yetişkin gibi konuşur, koca koca laflar ederdin. 

Her zaman olgun bir çocuktun.

Kendi başının çaresine bakardın.

Hüseyin için hiç endişelenmemize gerek kalmazdı.

Benim oğlum akıllı, usluydu, söz dinlerdi.

Hüseyin yapar, halleder.

Benzer Yazılar